Tag Archives: resim

Van Gogh’tan Theo’ya Melodilerle Mektuplar

27 Eki

Van Gogh la ilgili ne biliyorum? Sarıların adamı olduğunu, şizofren haller içinde 10 yıllık sanat hayatında 800den fazla eser bıraktığını, kendi kulağını kestiğini…Çeşitli rivayetler, hikayeler ya da yakıştırmalar diyelim.

Dün geceye kadar kardeşi Theo ile ilişkilerine, hayata bakışına, resmetme telaşına, aşkına, kenara atılmışlığın asiliğine dair bi’ fikrim yoktu.

Hakan Gerçek ve Emre Can Karayel in “Van Gogh’tan Theo’ya Melodilerle Mektuplar” projesiyle o depresif, karanlık, net, sapsarı dünyanın kırıntısına bakma fırsatım oldu.

100_1886

Seçme mektupları seslendiren Hakan Gerçek öyle coşkuluydu ki vurgularına kapılmamak elde değildi. Emre Can için söylenecek çok şey var lakin salon piyanodan yükselen büyüye kapılmışken arka sıradaki seyircilerden birisinin “Fazıl Say gibi çalıyo” yorumu gülümsetti beni 🙂 Sanıyorum piyanoyla dertleşen halinden etkilenmiş olmalı.

100_1890

Her sanatçının farklı bir duruşu, ilişkisi var bence çaldıkları enstrümanlarla.Tuluyhan Uğurlu’yu dinlerken piyano tuşlarına esir bi adam görürken Emre Can Karayel’de tamamen bir dertleşme hali söz konusuydu.O eğilmeler, yaklaşmalar sanki tuşlara kulağını yaklaştırıp efendim tatlım der gibi bi’ his bırakıyor bende.

100_1891

İki kardeşin mezarları kapanış görseli oldu…

1 saat süren -ki bana kısacık geldi-  Vincent’in kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplardan seçilmiş kısımları Hakan Gerçek okudu, fonda Van Gogh tablolarından seçmeler gördük ve mektup aralarında melodiler sarıp sarmaladı salonu. Ses farklı etkilere sahip bir enerji, mektuplar okunurken yükselen coşku, yüzünüze çarpan kelimeler sizi sarsarken müzik alıp bambaşka bir yerlere atıveriyor. Mektupları yeniden dinliyoruz ama notalarla, kimi zaman sert kimi zaman yumuşacık vuruşlarla…

Van-Gogh-Self-Portrait

Noche-estrellada

Yalnızlıklar içinde kalmış bu adam resmetmeyi nefes almak gibi görmüş, yemiş içmiş sevişmiş resimler yapmış… Renklerle oynamış, gördüğü her kareyi aktarmak için tutuşmuş. Acelesi var gibi, hiçbir şeyi kaçırmak istemez gibi…

van odaİşte odası, basit bir yatak, ayna, tablolar, mor menekşe kapısı,lavabosu, askısı, iki sandalyesiyle…

kendini yakın hissettiği arkadaşı Paul Gauguin’i (Gogen) evinde misafir eder, ancak bir anlaşmazlıkla son bulan gecenin ertesinde Gauguin evden ayrılıp bir otele yerleşir… Sebep olarak da uyurken odasına Vincent’ın elinde bir bıçakla dikildiğini bakıp bakıp gittiğini ve korktuğunu söyler. O gece Vincent Van Gogh kendi kulağını kesip, bir fahişeye zarflamıştır…Ancak bunları hatırlamaz, Gogen’in gidişine çok üzülür, O’ndan özür dilemek için kulağı sargılı bir portresini çizer ve yollar…

gogh.bandaged-ear

Bazı kaynaklarda sadece kulak memesini kestiği belirtilmiş…

Geldik en sevdiğim, en geniş anlatılan, en güzel giriş olduğunu düşündüren Patates Yiyen Çiftçiler’e…

van potato

Her bir ayrıntı, her oluş, her diziliş o kadar güzel anlatılmış ki; etkilenmemek elde değildi…

Hakan Gerçek’in sesine,

Emre Can Karayel’in melodilerine,

Vincent’ın ruhuna iyi ki varolmuşsunuz demeli…

Korkutucu Deha ‘Da Vinci’ [2]

4 Nis

Önceki yazımda Leonardo Da Vinci’nin dehasını korkutucu bulduğumdan bahsetmiştim. Bu yazıda dehanın bilinen biyografisini ve beni ürküten çalışmalarının fotoğraflarını paylaşmak istedim..

15 Nisan 1452 tarihinde İtalya’da doğdu. Rönesans dönemi İtalyan mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı ve ressamıdır. En tanınmış yapıtları Mona Lisa (1503 – 1507) ve Son Yemek’tir (1495 – 1497). Rönesans sanatını doruğuna ulaştırmış, yalnız sanatla değil, çeşitli alanlardaki araştırmaları ve buluşlarıyla da tanınan, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından biridir.

Leonardo, genç bir noter olan Ser Piero da Vinci’nin ve muhtemelen bir çiftçi kızı olan Caterina’nın evlilik dışı çocuğu olarak Vinci kasabası yakınlarındaki Anchiano’da dünyaya geldi. Avrupa’daki modern isimlendirme kurallarının yerleşmesinden önce dünyaya tam ismi, “Vincili Piero’nun oğlu Leonardo” manasına gelen “Leonardo di Ser Piero da Vinci“dir. Eserlerini “Leonardo” ya da “Io, Leonardo (Ben, Leonardo)” olarak imzalamıştır.

Somut kanıtlar bulunmasa da, Leonardo’nun annesi Caterina’nın, babası Piero’ya ait Ortadoğulu bir köle olduğu tahmin ediliyor. Babası, Leonardo’nun
doğduğu yıl, Albiera adındaki ilk eşi ile evlendi, Caterina ile hiçbir zaman evlenmedi.

Okumaya devam et

Korkutucu Deha ‘Da Vinci ‘

28 Mar

04.10.2011 tarihli yazımdan…

 


Tüm insanlığın tanıdığı, en azından bir kez Mona Lisa’sını gördüğü, adını duyduğu büyük deha Leonardo Da Vinci’nin icatları sergisini ziyaret ettim. Geçen yazımın baş kahramanı Cuma günü yine…

Sergi İstanbul’a ayak basmadan uzun zaman önce -benim canım torunum- haberini almış, ajandana yaz mutlaka gidelim açıldığında diye tembihlemişti. Meraklı heyecan halim, mevzuyu ajandaya not ettikten birkaç gün sonra uçup gitmişti. Ta ki serginin açılacağı hafta torunum özenle hatırlatana kadar… Kurstan çıkıp eve geldiğim karanlık Cuma (hava durumundan ötürü) öğleden sonrası, ben nefeslenirken ve günü özet geçerken torun hazırlandı,  “Gitsek mi gitmesek mi.. Hava da pek kötü” diye mızmızlanırken biz çıktık 😉

Merter’de Efes Fabrikasının arkasında birkaç yıl önce Meydan adında bir AVM kurulmuş ancak sakinliği ve mağaza düzenleri alışık olduğum curcuna içinde değil. “Yeme İçme Meydanı” yetersiz çeşit barındırsa da iş görüyor. En büyük problem bu merkezde de taksi… Açılış zamanı taksi durağı da vardı AVM bünyesinde ancak yeterli talep olmayınca taksi durağı kaldırılmış, o zamandan beri güvenlik görevlilerinin yoldan geçen taksileri çevirerek eli kolu poşet dolu müşterilere yönlendirmesi çabasıyla kotarılmaya çalışılıyor. [AraNot: Bu “Güvenlik Görevlisi” mantıksızlıklarına önümüzdeki zamanda dokunmak niyetindeyim, takipte kalın…]

 

Okumaya devam et